Eylül Çıkmazı
Günlerin rengi değişince başladı ağaçların
yorgunluğu... Penceremde ki çiçekle üzülüyoruz güze yenilmiş yeşile. Eylül yeni
hüzünler getiriyor diyorum ve çok uzun susuyoruz... Bir dostumun mektubunda
yazdığı telaşlar bana geçiyor. Salgın buhranlar çoğaltıyoruz. Pencereden
bakamıyorum, sevinmeye, düşünmeye ve sevmeye korkuyorum. Yollar ayaklarıma
dolaşıyor, evimin yolunu bulamıyorum. Aynalarda yaşanmışlıklar görüntüleniyor.
Ve bir kıza baktığı aynanın içinden dokunuyorum. Yabancısı olmadığı fakat,
kimden nerden geldiğini hatırlayamadığı sıcaklık yapacağı işleri unutturuyor.
Beklediği sahile vuracakmış gibi oturup denizi seyrediyor...
Eşini kazada
kaybetmiş bir adama hayat, alıp götürdüklerinden sonra da geliyor. Her gece‚
''Kadınımı ben öldürdüm'' diye bağırıyor arkadan bağlı gömleği içinde... Hayat
adama alıp götürdüklerinden sonra da geliyor. Bu vakit kendini duyuramadığı
yerde ağlıyor çocuklar. Ertelenmiş oyunlarla gelen babaların yüzünde güzün donuk
hali. Kendini anlatamadığı yerde susuyor çocuklar. Ertelenmiş şefkatlerle gelen
annelerin gözlerinde güz şaşkınlığı...
Eylül tadılmamış hüzünler getiriyor
diyorum... Eziyoruz umutları ve olduğundan daha çok büyütüyoruz zorlukları.
Gönlümüzü kapatıyoruz paylaşımlara. Yaralarımızı, yalanlarımızı ve günahlarımızı
saklama derdine düşüyoruz. Kalbine üç aşkın sığdığını sanan biri aşksızlara
yalan-yanlış cümlelerle mutluluk hikayeleri anlatıyor. Komşu kızı piyanosuyla
çaldıkça o bitmez şarkıyı; bir anı düşürülmesi zor bir taş gibi duruyor içimde.
Siz kıyıyor musuz anılara? Sizin de kaleminizde geçiyor mu
zaman?...
Susarken, ağlarken, beklerken ya da kaçarken güzelleşmeyecek bu
şehir. Birikmiş can sıkıntılarına ve yorgunluklara eylül çıkmazı deyip; cinayet
ruhlarımızı katıyoruz şehre. Yaz büyüsü ile söylediklerimiz şimdi yanlış
anlaşılıyor. Ve bu mevsim ayrılıklarla ve yenilgilerle yıpranmış şiirlerimizi
hiçbir eskiciye satamayacağız!...