SBÖ Site Emektarı
Nerelisiniz? : Sivas+Trabzon Kayıt tarihi : 30/09/07 Mesaj Sayısı : 2147 Puanlar : 18818
| Konu: OKUMA TOPLANTILARINA YENİDEN HAZIR MIYIZ? C.tesi 05 Nis. 2008, 07:37 | |
| Okuma Toplantılarına Yeniden Hazır mıyız? Geleneksel değerlerimizi, kültürel zenginliklerimizi değersiz, hakir görmemeli; onları zamanı geçmiş basit şeyler olarak değerlendirmemeliyiz. Bilâkis, çağdaş insanın ihtiyaçlarına onların yeni versiyonlarını sunabilmeyiz. Yaklaşık 40 yıl önce... Köyümde ilkokulu bitirdikten sonra, başka bir şehirde oturan amcamın himayesi ile İmam-Hatip Okulu’nda okumaya başlamıştım. Orada başka akrabamız da vardı. Zeliha nine onlardan biriydi. Babamın amcasının eşi olan Zeliha nine yatalak bir hasta idi. Bütün gününü yatağında Kur’an okuyarak, tesbihat yaparak geçiriyordu. Namazlarını da oturarak kılıyordu. Ayrıca kitap okuyordu. “Kitap okuyordu” derken öyle onlarca kitabı vardı da, birini bitirip diğerine başlıyordu şeklinde anlaşılmamalı. Elinin altında harekeli Osmanlıca ile yazılmış, topu topu üç beş kitap bulunuyordu; bitirdikçe onları yeni baştan okumaya başlıyordu. Öyle ki, sırtları renkli ipliklerle sağlamca dikilmiş ve muşamba ile kaplanmış olmalarına rağmen kitaplar elde dolaşa dolaşa bir hayli yıpranmıştı. Zeliha nine, anne ve babasından ayrı düşerek çok uzaklardan bu şehre yeni gelmiş bir çocuk olarak beni en az kendi torunları kadar seviyordu. Özellikle okumak için bu şehre gelmiş olmam, onu son derece mutlu ediyordu. Aradan geçen şu kadar zamandan sonra geriye dönüp baktığımda, o yıllara ait zihnimde iz bırakan hatıraların başında, pek de uzun sayılmayacak bir süre yanına gidip geldiğim Zeliha ninenin ağlayarak kitap okuyuşları geliyor, o manzarayı oluşturan kareler öylesine zihnime kazılmış ki... Zeliha nine, evlerine hemen her uğrayışımda, kitap okuyacak bir muhatap bulmanın mutluluğu içinde ve sevecen bir edayla, “gel hele Hakkı’nın oğlu, bak sene neler okuyacağım...” diyerek yanına çağırıyordu. Eline aldığı kitabı işaret ederek “Bu çok muteber bir kitaptır” diyordu. Dinlemeye istekli olup olmadığıma aldırmadan gözlüklerini takıyor ve kitabından okumaya başlıyordu. Zeliha ninenin okuduğu kitapların adları ne idi, bunu kendisine sormamıştım; daha doğrusu böyle bir tecessüste bulunacak, soruşturacak yaşta değildim. Kitaplarda ne anlatılıyordu, onları da şimdi pek hatırlamıyorum. Ancak Zeliha ninenin bir Yusuf kıssası okuması vardı ki, onu unutamam: Hem büyük bir heyecanla okuyor, hem de için için ağlıyordu. Öyle içtenlikle okuyordu ki, kitapta anlatılanları sanki yeniden yaşıyordu. “Kardeşleri Yusuf’u kuyuya attılar” dediğinde ağlama son haddine varıyordu. Bu arada “Ağlar Yakup ağlar Yusufum deyu” ilâhisini okuyordu. Yanılmıyorsam aslı mensur olan kitapları da o, belli bir makamla okuyordu. İlginçtir ki, bu ağlayış, hüzünlü veya sevinçli olsun kıssanın her sahnesinin okunmasında aynen devam ediyordu. İhanet içindeki kardeşlerin akşamleyin babalarına varıp “Yusuf’u kurt yedi” dediklerini okuyor ağlıyordu, oradan geçen bir kervan tarafından Yusuf’un kuyudan çıkarılışını okuyor ağlıyordu. Hapse düşüşünü, hapisten kurtuluşunu, hükümdarın sarayına yerleşmesini, vezirliğini ve nihayet babası “gözü yaşlı Yakub”la buluşmasını anlatıyor yine ağlıyordu. Bir taraftan da gözlüğünün altından yazmasının ucuyla gözyaşlarını siliyordu. (Burada bir istidratta bulunmama izin veriniz. Öteden beri kendi kendime şunu sormuşumdur: Acaba İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Musa, Süleyman, Eyyub, Yunus, İsa... peygamberlerin hayatını, kaç Yahudi ve Hıristiyan, Müslüman Zeliha ninenin içtenliği ve göz yaşı dökerek okur? Bu sorunun cevabı, en azından benim için meçhul; ancak, Zeliha nine gibi milyonlarca Müslüman Türk’ün olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.) Zeliha ninenin kitaplarına ve okuduklarına ilgi duymuş muydum? Doğrusu pek emin değilim. Zira, çocuk anlayışıma göre ben okulda okuyordum. Okulda okuduğum ders kitaplarının ise, bu kitaplarla fazla bir benzerliği yoktu. Dolayısıyla boş gözlerle, biraz da kadıncağıza acıyarak onu izlediğimi hatırlıyorum. Zeliha ninenin okuduğu kitapların aslında yüzyıllar boyunca Müslüman Türk halkınca okunduğunu, içeriklerini bugün beğensek de beğenmesek de halkın dini kültürünün oluşmasında bu kitapların önemli bir yere sahip olduğunu, geniş bir coğrafyada halkın dinî duygu ve düşüncesini bu tür eserlerin şekillendirdiğini, bu türden eserlerin önemli bir kısmının içeriğinin bireysel okumalar için değil de bir mecliste bir topluluğa okunmak üzere kurgulandığını, Zeliha ninenin kitap okumak için bir muhatap arayışının bundan kaynaklandığını ve bu tür eserlerin Cumhuriyet’e, hatta günümüze kadar okunduğunu öğrenmem için aradan epey zaman geçmesi gerekecekti. Geleneksel kültürümüzde okuma toplantıları ve okunan kitaplar Farklı uygulamalarla geçmişten günümüze kadar sürdürülen ve bir kişinin bir kitabı okuması ve çevresindeki insanların da onu dinlemesi temeline dayanan okuma toplantıları, Türk toplumunun önemli kültürel geleneklerindendir. Bu tür bir kitap okuma eyleminin gerçekleşmesi, kuşkusuz bir topluluk olmayı, bir “meclis” oluşturmayı ve buna bağlı olarak birtakım kuralların oluşmasını da zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla okuma toplantıları, aynı zamanda kültürümüzde önemli bir sosyolojik olgudur. (Kültürümüzdeki okuma toplantılarına ilişkin akademik bir çalışma için bkz. Zehra Öztürk, Eğitim Tarihimizde Okuma Toplantılarının Yeri ve Okunan Kitaplar”, Değerler Eğitimi Dergisi, 1 (4), 131-155) Geleneksel okuma toplantıları, gelişigüzel insanların bir araya gelmesiyle oluşmuş toplantılar değildir; belli bir disiplin içinde, belli zaman ve mekânlarda belli kurallar dahilinde gerçekleştirilmiştir.
Sonuç yerine
Okuma toplantıları önemli bir tarihî tecrübemizdir. Yüzyıllar boyu düzenlenen bu toplantıların ve bu toplantılarda okunan kitapların, Türk insanının zihniyet dünyasının oluşmasında, Anadolu insanının ortak bir paydada buluşmasında, toplumda birlik beraberlik, dayanışma, görüşüp buluşma hasletlerinin oluşmasında büyük rol oynadığını söyleyebiliriz.
Geleneksel değerlerimizi, kültürel zenginliklerimizi değersiz, hakir görmemeli; onları zamanı geçmiş basit şeyler olarak değerlendirmemeliyiz. Bilâkis, çağdaş insanın ihtiyaçlarına onların yeni versiyonlarını sunabilmeyiz. Geleneksel değerlerimizin ruhuna nüfuz etmeden insanımızı tanımak, geleceğe yönelik farklı bakış açıları oluşturmak ne kadar sağlıklı olabilir? Mevlid’i, Muhammediye’yi, Yunus Emre Divanı’nı, Mızraklı İlmihal’i, Veysel Karani’yi, Müzekki’n-Nüfus’u, Nefahatü’l-Üns’ü, Ahmed Yesevi’yi... biraz da bu noktadan değerlendirmek gerekir.
Günümüzde, toplumun geneline yönelik sürdürülen yaygın din eğitimi faaliyetleri kapsamında bir vasıta olarak okuma toplantılarından faydalanabilir miyiz? Çağdaş bir dizaynla bu toplantılara canlılık kazandırabilir miyiz? Böyle bir konuyu gündemimize taşımakta yarar görüyorum.
çerdikleri dinî bilgilerin sahihlik yönü itibariyle geleneksel halk kitapları tartışma konusu olsa da, bu kitapların pratik dinî kültür verme işlevini yerine getirdiği, bireyler arasında ortak bir anlayış sahibi kıldığı kuşkusuzdur.
Sayılan kitaplar ve benzerleri Osmanlı Türk toplumunun zihniyetini etkileyen kitaplardır. Yazıldıkları dönemlerin anlayışını aksettiren eserlerdir. Bizim için örneklik teşkil edecek yönü de bu özellikleridir.
Çağımızda her yaş ve cinsiyetten insanımıza yaygın ve sağlıklı bir dinî kültür edindirme açısından okuma programları geliştirmeliyiz. Kur’an (meal ve tefsir), hadis, genel dinî bilgiler ön plânda tutulmalıdır. Düzenlenecek bu tür toplantılar eskiden olduğu gibi günümüzde de, bilgilendirme / kültürlendirme işlevi görmekle kalmayıp insanımızın birbirleriyle daha yakından tanışma-bilişme-dertleşme-sevgi ve saygı ortamı oluşturma gibi farklı işlevler de görebilecektir.
Yaygın din eğitimi ortam ve vasıtalarını en iyi şekilde kullanarak geniş halk kitlelerini din konusunda aydınlatmak, halkı doğru bilgilendirmek günümüzde daha da önem kazanmıştır. Ayrıca yaygın eğitim etkinliklerinin örgün eğitim etkinliklerinin düzenlenmesine nazaran daha ekonomik olduğunu göz önünde tutmalıyız. Ülkemiz insanında görülen din konusundaki bilgi eksikliklerinin giderilmesinde kitap okuma toplantıları geleneğinin çağımız insanına hitap edebilecek, bu alandaki ihtiyacını karşılayacak şekilde canlandırılması, yaygınlaştırılması, etkinleştirilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bu cümleden olarak, artık ülkemizde sayılırı her geçen gün artan eğitimcilerimizden, din eğitimcilerimizden azami olarak faydalanmalıyız. Ülkemizin hemen her yerleşim biriminde temsilcisi bulundurması, Diyanet İşleri Başkanlığımızı bu tür etkinlikler için avantajlı kılmaktadır.
Ülke genelinde bu tür bir okuma seferberliği düşünülecekse –ki, biz düşünülmesi gerektiği kanaatindeyiz- öncelikle konu üzerinde uzmanlarına bilimsel nitelikli projeler yaptırılmalı, hazırlanan projeler belirlenecek pilot bölgelerde test uygulamasına tabi tutulmalı, tespit edilecek eksikliklerin telâfisinden sonra ülke geneline yaygınlaştırılmalıdır. Ancak şimdilik şu kadarını belirtelim ki, kitap okuma toplantılarını nasıl yapacağımız sorusuna cevap aramak kadar, bu toplantılarda ne okutacağımız sorusuna cevap aramak da önemlidir. Başka bir ifade ile, kaynak materyal olarak, insanlarımızın zihnine ve gönlüne birlikte hitabeden, onu tatmin eden, ihtiyaçlarını karşılayan kitapların hazırlanıp eline verilmesi önemli bir ihtiyaçtır. Yüzlerce yıl önce yazılmış kitapları bugün düzenleyeceğimiz okuma toplantılarında okutamayacağımıza göre, konunun bu yönüne önemle eğilmeliyiz. Öte yandan, modern eğitimin kategorik hale getirme, yani yaşa, düzeye, çevreye göre öğretme prensibini göz önünde tutarsak, kitap hazırlama hususundaki sorumluluğumuzun ağırlığı daha iyi anlaşılır.
Toplumda kitap okuma ve dinleme bilincinin kazandırılması ise herhalde bunların da üzerinde bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.
Dr. Mehmet Bulut
| |
|