EN MÜKEMMEL ORDU
‘Hasta olduğumuz zaman çoğumuz şaşarız. Halbuki şaşılacak şey hasta olmamız değil, nasıl olup da sıhhatli olduğumuz dur.” Zira vücudumuz her gün milyonlarca hastalık mikrobunun hücumuna maruzdur. Buna rağmen hastalanmayız. Yediğimiz gıdalar vasıtasıyla olsun, teneffüs ettiğimiz havayla olsun veya derimizdeki çatlakların, kesiklerin arasından olsun durmadan vücudumuza sayısız mikroplar girmektedir. Buna rağmen yine de hastalanmayız.
İşte nasıl oluyor da bu kadar mikrop arasında sıhhatli kalabiliyoruz? Bizi hastalıklara karşı koruyan nedir?..
Hususiyle son 40- 50 sene içinde yapılan ilmi araştırmalar neticesinde, vücudumuzun mikroplara karşı kademe kademe müdafaa aletleri ile mücehhez olarak yaratıldığı anlaşılmıştır.
Mikroplu toz zerresinin gözümüze kaçtığım farzedelim. Hatta böyle bir durumu farzetmeğe lüzum yok. Bu her gün olmaktadır. Fakat buna rağmen gözümüz hastalanmaz. Zira göz, giren bu mikroba karşı hazırlıklıdır. Düşündükçe insanı hayrete sevkedecek şekilde gözüm üst tarafından alt tarafına daimi bir yaş yağmuru vardır. Bu maddenin mikrop öldürme hassası o kadar kuvvetlidir ki iki litre su içinde eritilecek bir damla gözyaşı, trilyonlarca mikrobu bir anda öldürebilir.
Tükrüğümüzde ve vücudumuzda imal edilen koruyucu maddelerde de bu şekilde mikrop öldürücü kimyevi maddeler bulunmaktadır. Hatta bütün vücudumuzu kaplayan derimizde bile mikroplan öldürme hassası vardır. Mesela, dizanteri mikrobu ile dolu bir damla sıvı, bir cam parçası üzerine konulsa saatlerce, günlerce yaşar, fakat temiz bir elin avuç derisi üzerine konacak bu mikroplar 20 dakika içinde ölür.
Burnumuzdan giren mikroplar, evvela burnumuzun içindeki kıllara takılır. Şayet mikrop kıllardan kurtulursa bu defa burun içindeki boruların iç yanaklarındaki ıslak ve yapışkan madde tarafından parolaya tabi tutulur. Şayet mikrop buradan da kurtulursa mükemmel organizma aksırma (hapşırma) ile karşılık verir. Oda olmazsa burnumuz akmaya başlar. Bu yolla mikroplar dışarı atılır.
Mikroplar herhangi bir yolla vücudumuza girerse bu takdirde ilk 20 dakikada iki misli çoğalırlar. İkinci 20 dakikada 4 misli artar. Böylece artış devam eder. Bu duruma karşı vücut hareketsiz kalsa bir-iki saat içinde mikroplar milyonları aşar. Hatta bir gün içinde trilyonları bulabilirler neticede hastalık başlar.. Fakat iş bu safhaya gelmeden vücut kademe kademe tedbirler alır, ilk tedbir, vücutta ateşin yükselmesidir. Vücuda mikrop girdiğini hisseden bünye, derhal bir takım kimyevi maddeler çıkarmaya başlar ve bu maddeler her istikamete yayılır.
Kan, ancak mikroskopla görülebilen bir kısmı kırmızı, bir kısmı beyaz yuvarlak maddeciklerden meydana gelir. Işte mikropların vücuda girmesi üzerine bünyenin çıkardığı kimyevi maddeler de bu kırmızı kan yuvarlarının dış zarlarının gevşemesine sebep olur. Gevşeyen bu zarlardan, dışarıya çıkarken, bünye bir yandan da “lökosit” denen beyaz yuvarlarla, mikrop öldüren diğer bazı maddeleri de harekete geçirir.
Vücudun müdafa tedbirleri içinde en enterasan ve en tesirli olan bu lökositlerdir. İşte bu lökositler, mıknatısla çekilmişçesine hızla giderek mikroplara yapışırlar ve onları yemeğe başlarlar.
Yukarıda, eskilerin küreyvat-ı hamrâ dediği kırmızı küreciklerin içindeki plazmanın kürelerden dışarıya sızdığım belirtmiştik. Bu plazmanın içinde fibrinojen denen bir madde vardır. Bu maddelerin özelliği derhal pıhtılaşmalarıdır. Küreyvat-ı beyzâ yani beyaz küreciklerin mikroplan imhaları devam ederken bir fıbrinojen de ciltteki kesikliğin etrafında pıhtılaşarak mikropların muayyen bir yerden öteye gitmemelerine sebep olur. Bu takdirde mikrop giren yer şişer, kızarır ve cerahat toplar. Böylece mikroplarla vücudun diğer kısımlarının ilgisi kesilmiş ve araya adeta bir duvar örülmüşdür.
Lökositler mücadelesinde zafere ulaşılamazsa vücut bu sefer dev lökositleri seferber eder. Bu dev lökositler hem mikropları, hem de bazen onlarla boğuşan lökositleri yerler. Bir dev lökositin yediği mikrop her zaman ölmez. Bu gibi mikroplar vücut için tehlike arzederler. Zira bu gibi mikroplar bir sığınağa saklanmış gibidirler. Vücudun çıkardığı öldürücü maddeler artık mikroba tesir etmez. Ancak vücudumuz o kadar mükemmel, nizamlı olarak yaratılmıştır ki, bu durumda vücut lenf damarları vasıtasıyla mücadeleye başlar, lenf damarlan vücuttaki et dokularının adeta kanalizasyon borularıdır. Dev lökosit, lökosit, mikroplar bu lenf kanalizasyonundan lenf guddelerine sürüklenirler, Lenf guddeleri ise vücudun stratejik yerlerinde bulunur. Lenf guddeleri mikroplar için süzgeç vazifesini görürler. Lenf suyu bir guddeden diğerine geçmek suretiyle mikroplardan vücudu temizler. En sonunda lenf suyu boyun guddelerine gelir. Oradan da kana karışır. İşte bu safhada mikropların hepsi temizlenmiştir.
Mikropların bütün bu engelleri aştığını kabul edelim. Vücuda girdikleri takdirde vücut buna seyirci mi kalacaktır. Hayır! Bu şekilde vücuda giren mikroplar bu sefer de kemiklerimizin içindeki iliklerimizin, karaciğerimizin, dalağımızın ve diğer bazı daha küçük organlarımızın müdafaa hattı ile karşılaşırlar. Bütün bu organlarımız da mikropların temizlenmesinde süz- geç vazifesi görürler..
İşte bizi her an her taraftan saran trilyonlarca mikroba rağmen sağ ve sıhhatte kalışımızın tek sebebi, vücudun mikroplara karşı böylece müdafaa imkanlarının bulunmasıdır. Daha doğrusu vücudun böyle mükemmel olarak yaratılmış olmasıdır..