Malatya’da üç kişiyi boğazlayarak öldürdükleri iddiasıyla tutuklanan
kişilerin üzerinden çıkan “Biz beş kardeşiz, ölüme gidiyoruz”
satırlarının yer aldığı notlar bana, Hasan Sabbah’ın işlettiği siyasi
cinayetlerini hatırlattı.
İnsan öldürme olgusu ilk insan Hz. Âdem’in evlatlarına kadar
uzanmasına, siyasi ve dinî nedenlerle cinayet işlenmesi olayına her
devirde şahit olunmasına rağmen, kurduğu bir örgütle plânlı cinayetler
işleten ilk kişi Hasan Sabbah olmuştur.
Hasan Sabbah taraftarlarını sahte cennet vaatleriyle öylesine
umutlandırıyor ve şartlandırıyordu ki, elinin altında her zaman basit
bir işaretiyle yüksek bir surun tepesinden atlamaya ve kafası
parçalanarak korkunç bir şekilde ölmeye hazır binlerce adamı vardı.
Adamlarına verdiği bir çeşit uyuşturucuyla onları kendinden geçiriyor
ve ardından da “Gidin falan kimseyi öldürün. Döndüğünüzde sizi
meleklerim vasıtasıyla cennete göndereceğim. Eğer iş başında ölecek
olursanız meleklerime emredeceğim ve sizi cennete götürmelerini
isteyeceğim” diyerek her iki durumda da cinayet işlemeyi cazip kılacak
psikolojik bir etki sağlıyordu.
Bu topraklar böyle ürün vermez, problem başka…
Şahsen ben, gerek Malatya’da işlenen vahşi cinayette, gerekse de benzer
diğer olaylarda bu tür yöntemlerin de kullanılmış olabileceğini ihtimal
dâhilinde görüyorum.
Birileri muhakkak surette bu insanların beynine ve ruhuna bir çeşit
nüfuz ediyor olmalı. Yoksa barışın ve dini hoşgörünün sembolü haline
gelen bu toprakların böylesine cani ruhlu tabiatlar yetiştirmesi
imkânsız gibi… Bu nefret virüsü büyük ihtimalle ithal ürünüdür diyorum.
Bu virüs bu topraklarda birilerine enjekte edilmiş olsa bile, üretim
merkezinin dışarıda olduğunu ve iç pazara oradan sevk edildiğini
düşünüyorum. Bu noktada yapılması gereken sadece arka plandaki kirli
elleri bulmak değil, buna alet olan vatandaşlarımızın bu noktaya nasıl
geldiğini de sorgulamaktır. Yoksa taşeron olmaya aday ruhlar
bulundukça, yönlendirmek isteyenler muhakkak ki çıkacaktır.
Hasan Sabah kimdir?Gelelim Hasan Sabbah’ın kim olduğuna…
Hasan Sabbah, İsmailîliğin Mısır’da yıldızının sönmeye yüz tuttuğu bir
sırada bu fırkaya yeni bir dinamizm kazandırmış ve genç yaşta gittiği
Mısır’da Batinî davetçilerin tesirinde kalarak orada İsmaili olmuştur.
Dönüşünde Alamut kalesine yerleşerek mücadelesini burada sürdürmüş ve
halkı İsmaili mezhebine davet etmeye başlamıştır.
Hasan Sabbah’ın başında bulunduğu Batıniler organize terör eylemlerinin
ilk örneklerini vermişlerdir. İslâm toplumu arasında daha rahat
faaliyette bulunmak ve halkı kandırmak amacıyla fikir ve inançlarını
Kur’an içine yerleştirmeye çalışmışlardır. Böylece Kur’an’a dayanarak
Kur’an’ı yıkmak, İslâm perdesi altında İslâm’ı yok etmek temel
prensipleri olmuş, din maskesi altında dinsizlik faaliyeti
yürütmüşlerdir. Malatya’da güya din ve vatan uğruna bu işi yaptıklarını
iddia eden canilerin bu eylemleriyle din adına yararlı bir iş
yaptıklarını söyleyebilir misiniz? Yaptıkları iş İslam’ın ve ülkenin
imajına büyük zarar verdiğine göre, bu işi onlara kimlerin ne amaçla
yaptırdıkları da gözden kaçırılmamalıdır.
Kimleri hedef aldılar?Batınilerin işlediği cinayetlerin haddi hesabı yoktur. Hasan Sabbah’ın
fedailerine gösterdiği en önemli boy hedefleri, halkıyla kaynaşmış ve
başarılı olmuş becerikli devlet adamlarıyla, ilmiyle herkesin takdirini
kazanmış ünlü âlimlerdi.
Selçuklu Devleti’nin ileri gelenlerini kendilerine en büyük düşman
bellemişlerdi. Nitekim Siyasetnâme adlı eserinde, “Her devirde, her
yerde asiler çıkmıştır. Fakat hiçbir Rafızi mezhep Batınîler kadar kötü
olamaz. Zira onların gayesi İslâmiyeti yok etmektir” diyen Selçuklu
Devleti’nin ünlü ve kudretli veziri Nizamülmülk’ü hunharca katleden de
onlardır.
Kimlerle ilgileniyorlar?Irak karmatlarından Abdan’ın, “Al-Balâğat al Sab’a” adlı eseri İsmaili
mezhebine girecek kimselerin eğitimi için yazılmıştı ve her biri bir
senede talim edilecek yedi kitaptan oluşuyordu. Kitapta yandaşlarına
propaganda taktikleri veriliyordu.
Davetçilere tavsiye edilen konular arasında şunlar vardı: Işık olan
evde konuşmamak (yani konuları biraz bilen ikna olması güç olan
insanlarla uğraşmamak), çorak araziye tohum saçmamak (işe yaramayacak
kişilerle ilgilenmemek), davet edilecek kişilere daha kolay nüfuz
edebilmek için bu kişilerin genel durumunu iyi tetkik etmek.
Ayrıca, dindar kişilere dindar görünmek, dininden şüphe edenlerin şüphelerini artırmak da görevleri arasındaydı.
İsmaili davetçiler siyasi ihtiras sahibi kişilerle özel olarak
ilgileniyorlardı. İmam-ı Gazali, Hasan Sabbah’ın fedai olarak kendisine
daha çok dinî kültürü zayıf, İslâmiyet’in hâkim oluşundan ve
yaygınlaşmasından zarar gören, muhalif davranmayı adet haline getirmiş,
suç işlemeye eğilimli kişileri seçtiği tespitinde bulunur.
Emanete ihanet…İslam toprakları üzerinde yaşadığı halde İslâm’dan başka bir din üzere
bulunan kimselere tarihimizde “zımmi” denmektedir. “Zımmi” kelimesi,
“zımmet” kelimesinden türemiştir. Yani İslam topraklarında yaşayan
gayrimüslimler Müslümanların zimmeti, yani emaneti ve koruması
altındadır. Bunun içindir ki, tarihimizin hiçbir döneminde, ait olduğu
dinden dolayı değil şiddet, incitici söz ve imalı bakış yoluyla bile
olsa kötü muameleye maruz bırakılan gayri müslim olmamıştır.
Kısaca, bugün dünyanın dört bir yanında yaşanan vahşet görüntüleri kimi
zaman eski çağlardakine rahmet okutacak düzeye gelmiştir. Hatta işin
içine teknoloji girdiği için, daha acımasız yöntemlerin kullanıldığını
söylemek de mümkündür. Kaldı ki ekranlarda her gün buna şahit oluyoruz.
Yıllar yılı vicdan eğitimi ihmal edilen nesillerin faturası ülkemizde
giderek artıyor. Kutlu Doğum Haftası’nda okullarda Hz. Peygamber’den
bahsedilmesini bile irtica paronayası ile manşetlerine taşıyanlar bu
noktada durup bir daha düşünmeliler. Eğer Hz. Peygamber bu nesillere
layığınca anlatılabileydi bunlar olur muydu derdiniz?
Allah sonumuzu hayreylesin.
- Alıntı :
* Prof. Dr. Osman Özsoy